6 Eylül 2014 Cumartesi

Atatürk'ün Çekoslavakya Anıları - Mustafa Kemal & CZECH REPUBLIC Karlsbad 1918

Metin Erksan'ın Kaleminden

Karlsbad 1918

METIN ERKSAN

Atatürk, 1. Dünya Savaşı sırasında; ağır bir böbrek hastalığı nedeniyle tehlikeli bir biçimde bozulan sağlığına kavuşmak için 1 Haziran/28 Temmuz 1918 arası önce Viyana'da sonra Karlsbad'da tedavi olmuştur. Karlsbad bir hastane ve termaloji şehridir. Bugün Çek Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan ve adı Karlovy Vary olan Karlsbad, o sıralar Avusturya/Macaristan İmparatorluğu sınırları içindedir. Atatürk ''Karlsbad Hatıraları'' nı 30 Haziran/28 Temmuz arası bu şehirde yazmıştır.

Atatürk'ün kendi el yazısıyla Osmanlıca ve Fransızca yazdığı ''Karlsbad Hatıraları'' 6 defter oluşumunda 156 sayfadır. ''Karlsbad Hatıraları'' günlük anılar ve düşüncelerden oluşur. Atatürk ''Karlsbad Hatıraları'' nı şu düşünceler ve saptamalar ile bitirir.

''Karlsbad'da gecen günlerimin hatıratını tümüyle ve olduğu gibi bu defterlere yazamadım. Bunun iki nedeni var. Birincisi; gereği kadar yazı yazmak için yeterli zamanım olmadı. İkincisi; her düşündüğümü, her yaptığımı, yani bütün gizli düşüncelerimi (esrarı fikriyemi) ve hayatımı bu defterlere nasıl emanet edebilirdim. Hatta bu yazdıklarımı bile bir gün, ihtimal pek yakın bir günde mahvetmeyecek miyim... Şimdiye kadar hep böyle olduğu içindir ki yazılmış (mazbût) toplu bir hatıratım (hatırayı-mecmuam) yoktur''.

Atatürk'ün ''Karlsbad Hatıraları'' nı yazdığı defterleri tarihbilimci Prof. Dr. Afet İnan 1930 yılında Atatürk'le birlikte yaptıkları tarihbilim çalışmaları sırasında, Atatürk'ün Çankaya'daki eski Cumhurbaşkanlığı Konutu'nun kütüphanesinde bulur, okur ve defterleri Atatürk'e gösterir. Atatürk duygulanır. Ancak gelecekte yayımlanmak üzere, hatıralar üstünde düzeltmeler yaparak, saklaması için A. İnan'a geri verir. Türk ve Atatürk tarihinin bu çok önemli ve çok değerli belgesi Atatürk'ün isteğiyle yok olmaktan kurtulur.

Ataturk'ün 7 Temmuz 1918 günü ''Karlsbad Hatıraları'' na yazdıklarının küçük bir ayrıntısını; hem Atatürk'ün düşünce yapısını anlamak için, hem ''İç ve Dış Siyasal ve Askeri Olayların Çok Duyarlı Olduğu Bugünlerde'' olayları doğru değerlendirmek için bir kez daha bilmekte yarar vardır.

Atatürk Karlsbad'da daha önceden tanıştığı ünlü gazeteci Hüseyin Cahit (Yalçın) (1874-1957) Bey'e rastlar. Birden bir anısını hatırlar ve defterine yazar. 24 Temmuz 1908'de Hürriyetin ilanından sonra bir Yunan gazetesinde Türk Ordusu'nu çok ağır biçimde aşağılayan bir yazı yayımlanmıştır. Devlet, hükümet ve o zamanki Türk basını bu ağır aşağılamaya hiçbir tepki göstermemiştir. Yalnız H. Cahit Bey bu ağır aşağılamaya, bir yazısıyla karşılık vermiştir. Bu nedenden ötürü 3. Ordu'ya bağlı Türk subayları Selanik Orduevi'nde H. Cahit Bey'e bir ''Altın Kalem'' armağan etmek için bir tören düzenler.

Bu töreni düzenleyenlerin başında Atatürk'ün Harbiye'den sınıf arkadaşı olan, emekli yüzbaşı Tahsin Bey vardır. Tahsin Bey Selanik'te ''Silah'' adında bir gazete yayımlamaktadır. Tahsin Bey'in ünlü takma adı ''Silahçı Tahsin'' dir. O sırada kıdemli yüzbaşı olan Atatürk Yunanlı yazarın yazısını okumamıştır.

Görkemli törende Silahçı Tahsin Bey, Yunanlı yazar hakkında; küfürlü, aşağılayıcı ve çok coşkulu bir konuşma yapar. Atatürk Silahçı Tahsin Bey'in konuşmasını beğenmez. Atatürk; törende bulunan 3. Ordu Komutanı'ndan izin alarak bir konuşma yapar. Konuşmanın bir bölümü şöyledir:

''Tahsin Bey, eğer bir Yunan gazetesinde Türk Ordusu'nu aşağılayan bir yazı yayımlanmışsa, bu ağır aşağılamayı Hüseyin Cahit Bey'in bu yazıya karşılık bir yazı yazması kapatamaz. Sorunu ciddi olarak çözümlemek gereklidir. Devletimizin bu konuda resmi bir karşılık vermesi zorunludur. Bu girişimin dışında Türk Ordusu'nun üzüntüsünü ve tepkisini göstermek için, Hüseyin Cahit Bey'in yazısının hiçbir önemi yoktur.


Olağanüstülük şöyle olur. Örneğin; sizin gibi kahraman bir ordu üyesi kalkıp Atina'ya gider. Bu gidisi hem kişisel olarak yaparsınız, hem Türk Ordusu'nun aşağılanmayı kabul etmeyen bir üyesi olarak yaparsınız. Atina'da Türk Ordusu'nu aşağılayan yazıyı yazan yazarı ve bu yazıyı yayımlayan gazetenin sorumlu yazı isleri müdürünü bulursunuz. Bu kişileri ''Düelloya'' davet edersiniz. Yazar ve sorumlu yazı işleri müdürü düello davetinizi kabul etmezlerse, onları orada Atina'da oldurursunuz. Sonra gider polise teslim olursunuz. Böylece hem Türk Ordusu'nun şeref ve onurunu kurtarırsınız, hem bu yolda her çeşit sonuca katlanırsınız.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder